Avrupa Birliği Genişleme Politikası’nın Normatif Güç Tartışmalarındaki Yeri: Fidesz Örneği

1.Giriş

İkinci Dünya Savaşının siyasi ve ekonomik tahribatı sonrası Avrupa Kıtasında doğan birlik fikri genişleme ve derinleşme politikalarıyla bir Avrupa bütünleşmesi oluşturmuştur. 18 Nisan 1951 tarihinde pazarlıklar sonucunda ve ABD’nin teşvikleriyle altı ülke Paris Antlaşması’nı imzalamış ve Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nu (AKÇT) kurmuşlardır.[1] Bütünleşme yolunda atılan bu adım önemli fakat yeterli olmamıştır. Üye ülkelerin başbakanları ve dışişleri bakanları AET ve Euratom antlaşmalarını 25 Mart 1957’de Roma’da imzaladılar.[2] Yapılan antlaşmalar ile birliğin siyasi ve hukuki yapısı oluşturulurken birlik yolunda “genişleme” konusu önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Bunun gerçekleşmesi,70’li yılların başında Avrupa Topluluğu’na önce İngiltere, Danimarka ve İrlanda’nın katılımıyla yani ilk “ Kuzey Genişlemesi”yle mümkün oldu.[3] Sonraki yıllarda sırasıyla 1981 yılında Yunanistan ve 1986 yılında İspanya ve Portekiz’de birliğe üye oldular. 90’lı yıllarda ise topluluğa Avusturya, Finlandiya ve İsveç katılmış böylece birliğin üye sayısı artmaya devam etmiştir. Tüm bu gelişmeler yaşanırken Demir Perde’nin yıkılması küresel anlamda Amerikan Başkanı George Walker Bush’un tasviriyle “yenidünya düzeni” olarak yeniden tanımlanmaya başlandı. Bu yeni tanımlamalar içerisinde 1986 Avrupa Tek Senedi ile “demokrasi” kelimesini siyasal tabanına yaymaya başlayan   Avrupa Birliği; Sovyet Yönetimi sonrası bağımsızlıklarını kazanan Doğu Avrupa Ülkelerinde gelişme ve demokratikleşme hareketlerinin desteklenmesi konusunda kayıtsız kalamamıştır.

Bu bağlamda Avrupa Birliği İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa kıtasında bir barış ve ekonomik bütünlük hareketi olarak çıkmış olsa da sonraki yıllarda güçlü ve önemli bir aktör haline gelmiştir. Bu anlamda güç kavramı uzun seneler boyunca ve belki de hala, ulus devletlerin elindeki en önemli araç olsa da bu kavramın İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa Birliği ile sadece tek bir hâkimiyet alanı olmadığını ispat ettiğini söyleyebiliriz.

Fakat uluslararası arenada önemli bir aktör olan Avrupa Birliği’nin sahip olduğu rol ve yapısı ile alakalı tartışmalar aslında Avrupa Birliği’nin nasıl bir güç olduğu ile alakalıdır. Bu bağlamda Manners’ın öne sürdüğü “normatif güç “ kavramı önemlidir. Normatif bir güç olarak tanımlanan Avrupa Birliği’nin uluslararası arena da üretmiş olduğu politikalarda tercih ettiği adımlar; özellikle dış politikalar da tartışma konusu yaratmaktadır. Bir “normatif güç” olarak AB ise, Ian Manners (2002) tarafından Soğuk Savaş’ın bitmesiyle oluşan yenidünyada AB’nin uluslararası siyaseti etkileyebilme kapasitesini açıklamak için öne sürülmüştür.[4] Bu anlamda Avrupa Birliği değerlerini aday olan ve/veya olmayan ( Komşuluk Politikası ile ) ülkelere de ihraç etmesi açısından birliğin özellikle Soğuk Savaş sonrası normatif güç olarak tanımlanmasında etkisi oldukça fazladır.

Soğuk Savaş sonrası birliğin, genişleme politikaları ve işbirlikleri ile bölgede sağlamış olduğu normatif gücü yenidünya düzeninde birliğin en önemli siyasi adımlarından olmuştur. Bu bağlamda Avrupa Birliği Soğuk Savaş sonrası en büyük genişlemesini 2004 tarihinde yaşamıştır. Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle yapmış olduğu Avrupa Anlaşmaları ve 1993 yılında kabul edilen Kopenhag Kriterleri ( Siyasi/Ekonomik/ Topluluk Müktesebatına uyum)  ile aslında bir sonraki genişlemenin neredeyse sinyalleri verilmiştir. Avrupa birliği bu anlamda Soğuk Savaş sonrası “genişleme”yi dış politika aracı olarak kullanmış, bu durum da birliğin normatif gücünü anlamak adına önemli bir faktör olmuştur.

2. Avrupa Birliği’nin Normatif Güç Aracı Olarak Genişleme Politikası

2.1 Avrupa Birliği Genişlemesinin Tarihsel Süreci

De Gaulle’ün istifası sonrası yerine geçen Fransa Cumhurbaşkanı Pompidou; Avrupa Birliği’nin geleceği ile ilgili önemli prensipleri Lahey’de gerçekleşen zirvede belirtmiştir. Pompidou, temel olarak üç prensip öne sürmüştür: Tamamlama, genişleme ve derinleşme.[5]

Avrupa Birliği’nin genişleme tarihçesine bakıldığında altı dönem görülmektedir. Kurucu ülkelere ek olarak ilk genişleme dalgası 1973 yılında Danimarka, İrlanda ve Birleşik Krallık’ın Avrupa Topluluklarına katılımı ile gerçekleşmiştir.[6] İkinci genişleme ise Yunanistan ile devam etmiştir. Yunanistan, topluluk ile 1962 yılında bir Ortaklık Antlaşması imzalamış, ancak ülkede yaşanan askeri darbe ve sonrasındaki askeri rejim dolayısıyla ilişkiler ancak 1974 yılında Yunanistan’ın demokrasiye geçişiyle beraber canlanmıştır.[7]1981 yılı ile birlikte ise Yunanistan topluluk üyesi olmuştur.80’li yıllar Yunanistan’ın dışında üçüncü bir genişlemeyi de beraberinde getirmiş ve birlik Güney genişlemesi yaşamıştır. İber Yarımadası genişlemesi olarak da tanımlanan üçüncü genişleme, İspanya ve Portekiz’in 1 Ocak 1986 yılında AB’ye üye olmasıyla gerçekleşmiştir.[8] Avrupa Birliği’nin dördüncü genişlemesi ise Soğuk Savaş sonrası tarafsızlık politikası izleyen üç ülke ile devam etmiştir. Avusturya, Finlandiya ve İsveç 1 Ocak 1995’te AB üyesi olmuştur.[9]

Birliğin beşinci genişlemesi ise Soğuk Savaş sonrası yeni uluslararası sistemde Avrupa’da yaşanan bütünleşme hareketi açısından önemlidir. Bu sürecin 1989 tarihinde Varşova Paktı’nın dağılmış olması ve Berlin duvarının yıkılıp, iki kutuplu sistemin yerine çok merkezli bir uluslararası sistemin gelmesi ile yakından ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu sürecin hemen başlarında Doğu Bloğu çatısı altında yaklaşık kırk beş yıl varlığını sürdüren devletler bağımsız davranma yeteneği kazanmışlar ve daha serbest iç ve dış politika izleme imkânı elde etmişlerdir.[10] Bu bağlamda, bu devletlerin Avrupa Birliğine katılım sağlaması durumunda birlik için ve aynı zamanda Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri içinde siyasi ve ekonomik gelişme söz konusu olması öngörülmüştür. 2004 yılında AB’nin şimdiye kadar yaşanan en büyük genişleme sürecinde Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Malta, Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Polonya, Slovakya ve Slovenya Üye Ülke statüsü kazandı.[11] Bulgaristan ve Romanya’nın üyeliği ise 1 Ocak 2007 tarihinde gerçekleşmiştir.[12] Avrupa Birliği’nin altıncı genişlemesi ise Hırvatistan ile olmuştur. Hırvatistan, 1 Temmuz itibariyle Avrupa Birliği’nin 28’inci üyesi oldu[13] ve Avrupa Birliği böylece bölgesel anlamda küresel bir aktör olarak son genişlemesini de 2013 tarihinde tamamlamış oldu. Soğuk Savaş sonrası dış politika alanında genişleme ve komşuluk politikası adına attığı adımlar Avrupa Birliği’nin işbirliği çerçevesinde yol aldığını ve bu durumun da birliğin normatif gücünü pekiştirdiğini göstermektedir. Hyde-Price da AB’nin dış politikadaki iş birliği girişimini, AB’nin büyük devletlerinin kendi önceliklerini esas alarak geliştirdiği çevresel hedeflere ulaşmak için oluşturulmuş bir yapılanma olarak değerlendirmiştir.[14]

Avrupa Birliği özellikle Soğuk Savaş sonrası genişleme politikası ile birlik değerlerini aday üyelere benimsetme politikası ile normatif gücünü göstermektedir. Birlik antlaşmalar ile kurduğu komşuluk politikasında yakın çevresi ile değerlerinin transferi sayesinde bölgede bir normatif güç unsuru haline gelmiştir.

2.2 Kopenhag Kriterleri Bağlamında AB Normatif Değerlerinin Yeri: 2004 Genişlemesi Bağlamında Macaristan ve Demokrasi

Manners’a göre; AB’nin başlıca normatif prensipleri, Birlik müktesebatında da yer alan sürdürülebilir barış, özgürlük, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, eşitlik, sosyal dayanışma, sürdürülebilir kalkınma ve iyi yönetişimdir.[15]  Bu anlamda demokrasi Avrupa Birliği için tartışmasız en önemli normatif değerlerdendir.

Avrupa Birliği ve MDA (Merkezi ve Doğu Avrupa) ülkeleri arasındaki ilişkiler 1993 yılında gerçekleşen Kopenhag Zirvesi ile yakınlaşma göstermiştir. Kopenhag Zirvesi birliğin MDA ülkeleri ile yapacağı ortaklığın çerçevesini çizmesi ve birliğin yeni adaylara demokrasinin ön koşul olduğunu hissettirmesi açısından önemlidir. Bilindiği üzere bu bağlamda Manners tarafından bahsedilen normatif güç somut değil soyuttur ve bu anlamda Kopenhag Zirvesi aday ülkelere benimsenmesi gereken birlik değerlerini gösteren önemli bir kılavuzdur.

Avrupa Birliği süreç içerisinde genişlerken, üye olmak isteyen devletlerin yerine getirmesi gereken yükümlülükleri Kopenhag Kriterleri(1993) ile belirlemiştir. 1993’te resmiyet kazanan “Kopenhag kriterleri”, demokratik kuralları, piyasa kurallarını ve azınlık haklarına saygıyı benimsemenin gerekliliğini vurgulayarak, katılıma giden yolun inşa edilmesine ilk adım olmuştu.[16] Bu adım birliğin transfer etmek istediği normların meşrulaştırıldığı yasal zemin olması adına önemlidir.

Bu kriterler şu şekildedir:

Siyasi Kriterler: Çoğulcu demokratik rejim, kuvvetler ayrılığı, insan haklarına saygı.

Ekonomik Kriterler: Kamu mülkiyetinde olan işletmeler ile özel mülkiyetteki işletmeler arasında fark olmaması, işleyen bir Pazar ekonomisi. Bu kurallar, sosyalist düzenden liberal düzene geçiş aşamasında Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri açısından önemlidir.

Topluluk Müktesebatının Kabul edilmesi: Avrupa Birliği’ne aday ülkenin birlik mevzuatını kabul etmesi ve uygulaması.

Avrupa coğrafyasının yaşamış olduğu savaşlar sonrası kıtada barış ve istikrar sağlayan Avrupa Birliği bu sürecin devam etmesi adına genişleme sürecinde aday ülkelere kendi değerlerini kabul şartı getirmektedir. AB’nin hedefi hem kendi içerisinde hem de komşu coğrafyalarda “Avrupa değerleri” ile uyumlu ve Kopenhag ölçütlerini benimseyen bölgesel bir barış düzenini inşa edebilmektir.[17]

Bu anlamda Soğuk Savaş sonrası Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri Kopenhag Kriterlerini yerine getirmiş ve birliğe üye olmuşlardır. Böylece Avrupa Birliği genişleme aracıyla kendi değerlerini bölge de bir güç unsuru olarak kullanmıştır.

3. Avrupa Birliği’nin Normatif Gücü Tartışması ve Fidesz Partisi

3.1 Avrupa Birliği Değerlerinin Demokrasi adına sınavı: Fidesz Partisi

Soğuk Savaşın bitmesi ile birlikte Berlin Duvarı yıkılmış ve Sovyetler Birliğine bağlı uydu devletler bağımsızlıklarını kazanmış, bu süreç ile birlikte eski Sovyet uydusu olan devletlerdeki demokratikleşme sürecine umutla bakılmıştır. Bu demokratikleşme adımları eski Sovyet uydusu olan ülkelerde liberal demokrasiye geçiş ve parlamenter hükümet sistemlerini benimseme şeklinde Macaristan özelinde de yaşanmıştır. Soğuk Savaş sonrası 1990’ların sonuna kadar kuvvetli demokratikleşme adımları atılmış ve Avrupa Birliği Kopenhang Kriterlerine uyum çerçevesinde gösterdiği çabalar Macaristan’ı 2004 tarihinde AB üyesi yapmıştır. Demokratikleşme anlamında uygun ortama rağmen Macaristan’da popülist söylemleri ile otoriteryan bir iktidarın yükselişe geçmesi Avrupa Birliği’nin bel kemiklerinden biri olan demokrasinin darbe almasına yol açmıştır.

2002-2010 tarihleri arasında Macar Sosyalist Partisi tarafından yönetilen Macaristan siyasi hayatı için 2010 seçimleri tarihi dönüm noktası olmuştur. Bu seçim ile sekiz yıldır ülkeyi yönetmekte olan Macar Sosyalist Partisi (MSZP) yerini milliyetçi-popülist Fidesz ve müttefiki KDNP’ye bıraktı.[18] Ayrıca 2010 yılında iktidara geldikten sonra sıklıkla yapılan anayasal değişiklikler ve bu değişiklikler ile ilgili halka şeffaf olunmaması Avrupa Birliği tarafından iktidarın ağır eleştirilere maruz kalmasına neden olmuştur. Venedik Komisyonu 14-15 Haziran 2013 tarihinde Macaristan’da yaşanan son 2013 anayasa değişikliği ve seçimler ile ilgili bazı kararlar alıp yayınlamıştır.[19]

Birliğin normatif gücünün can bulduğu önemli bir birlik politikası olan “genişleme” ile 2004 tarihinde birliğe üye olan Macaristan’da yaşanan anti-demokratik hareketler, birliğin değerlerinin çiğneniyor oluşu; normatif gücün kendi içinde bir derinleşme problemi yarattığını göstermektedir. Avrupa Birliği’nin normatif gücünü temellendirdiği insan hakları, demokrasi gibi değerlerin üyesi olan bir ülke tarafından çiğneniyor olması son zamanlardaki en önemli tartışma yaratan konulardan biridir. Fakat Avrupa Birliği’nin Macaristan özelinde hala ciddi bir adım atamamasında birliğin üye ülkelerin iç işlerine karışma hususunda sınırlı yetkili olmasıyla ilgili oluşu önemli bir detaydır. Bu durum birliğin normatif gücünü zedeleyen önemli bir sorundur.

3.2 Avrupa Birliği’nin Normatif Gücü Tartışmaları

Avrupa Birliği’nin normatif gücünden bahsetmeden önce “güç” kavramından bahsetmek gerekmektedir. TDK ’ya göre güç; fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet, efor olarak tanımlanmaktadır.[20] Diğer taraftan ise kavramın uluslararası ilişkiler açısından da önemi büyük olduğu bilinmek ile birlikte açık bir tanımı yapılamamaktadır. Nye’a göre güç hava durumu gibidir; yani herkesin hakkında konuştuğu ancak çok az insanın işleyiş mantığını anladığı bir kavramdır.[21] Yakın zamana kadar uluslararası politikada güç denilince akla, öncelikli olarak ekonomik baskı ve askeri müdahaleden oluşan sert (hard power) güç gelmiştir.[22]

Soğuk Savaş’ın bitmesi ile birlikte uluslararası ortamda dönüşümler yaşanmış, iki kutuplu sistem yıkılmış ve tüm bu olanlar güç kavramına bakışı da değiştirmiştir. 1990 yılı ile alana “yumuşak güç” kavramını kazandıran Joseph Nye olmuştur. Yumuşak güç, askeri ve ekonomik zorlama gibi sert güç araçlarının bir alternatifiydi ve bu görüşe göre bir ülkenin dış politikada başarılı olabilmesi için esas olarak, “kültür, demokrasi ve insan hakları” gibi diğer devletleri cezbeden politik değerlerine yaslanması gerekiyordu.[23] Diğer taraftan ise “güç” kavramı ile alakalı sivil güç tanımında yaptığı değişiklik sonrası 2000’li yıllar ile Manners tarafından literatüre geçen “normatif güç “kavramı söz konusu olmuştur.

Normatif güç ile birlikte Avrupa Birliği’nin nasıl bir güç olduğu konusu tekrar tartışılmaya başlanmıştır. Manners, normatif güç kavramını AB örneğinden yola çıkarak, ”prensipler, eylemler, etkiler ve sonuçlar” üzerinden açıklanabileceğini ifade etmektedir.[24]  Bu anlamda normatif güç “soyut” bir karaktere sahiptir.

Soğuk Savaş sonrası Maastricht ile birlikte “Birlik” adını alması, Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri’nin AB değerlerine uyum çerçevesinde demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları konularında uyum kriterlerini yerine getirip birliğe üye olması Avrupa Birliği’nin normatif gücü uygulaması açısından önemlidir. Fakat Arap İsyanları sırasında Komşuluk politikası yürüttüğü ülkelere müdahale ve tepkisizliği ile başarısız bir sınav verdiği de ortadadır. Aynı şekilde birlik üyesi olan Macaristan’da 2010 sonrası yaşanan demokrasi ve insan hakları krizi de Avrupa Birliği’nin değer ve normlarının birlik içinde özümsenmesi konusunda bazı soru işaretleri gelişmesine sebebiyet vermiştir. 2000’li yılların ortalarına kadar demokrasi için önemli bir geçiş noktası görülen Macaristan 2015 yılına gelindiğinde demokrasi adına alınan ciddi hasarlar ile Freedom House ‘da mevcut durumunu “yarı pekişmiş demokrasi” olarak güncelledi.[25] Son yaşanan salgın krizi ile Macaristan Parlamentosu’ndan sınırsız yetki alan Orban, birliğin önemli gördüğü demokratik değerlerini bir kez daha çiğnendiğini göstermiştir. AB’nin bu ülkelere yönelik tepkisizliği ve olağanüstü koşulların da etkisiyle AB Antlaşması’nın hakları askıya alan 7.maddesini işletememesi ise, AB’nin normatif gücünün giderek azaldığı ve bu krizden daha da zayıflayarak çıkacağı yorumlarını gündeme getirdi.[26]

Son yaşanan küresel salgın ile geleceği tekrar sorgulanmaya başlayan Avrupa Birliği son yaşananlarda da iyi bir sınav verememiştir. Üyesi olan İtalya’ya maskelerin Rusya tarafından gelmesi, sınırların kapatılması belki de birliğin nasıl bir güç olduğu ile alakalı yeni tartışmalar meydana getirecektir.

Sonuç

İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik bütünleşme için atılan adımlar konusunda başarı sağlayan Avrupa Birliği Soğuk Savaş dönemi üye devlet sayısını arttırmıştır.80’li yılların sonu itibariyle siyasi bütünleşme yolunda adımlar atmaya başlamıştır. Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte Doğu Avrupa ülkeleri ile yakın ilişkiler kurmuş ve birliğin uyum kriterlerinin benimsenmesi koşulu ile üyelik yolu bu ülkelere açılmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde hem birliğin güvenliği açısından Doğu sınırının korunması, hem de birlik için birliğin benimsediği değerlerin yayılması adına genişleme politikası birliğin bölgesel ve küresel gücünü arttırmıştır. Birliğin gittiği yere kendi değerlerini de götürmesi ve bunu şart koşması onu özellikle bölgesel anlamda sorun çözücü bir mekanizma haline getirmiş ve bu da kıtada barış ve huzurun bir nevi anahtarı olmuştur. Fakat son dönemde Macaristan’da Fidesz iktidarı tarafından Avrupa Birliği değerlerinin hiçe sayılması ve birliğin bu duruma somut bir tepki verememesi ciddi soru işaretleri meydana getirmektedir. Bu durum yanı sıra küresel salgında birliğin hareketlerinde “tek sesli” olamayışı birliğin normatif gücünü ve en önemlisi geleceğini sorgulatır hale getirmiştir.


Sonnotlar

[1] Kaya, Ayhan, Düzgit Aydın, Senem, Gürsoy, Yaprak, Beşgül Onursal, Özge, Avrupa Birliği’ne Giriş Tarih, Kurumlar Ve Politikalar, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Baskı: 3, 2012,s.4.

[2] Dınan, Desmond, Çev: Hale Akay, Avrupa Birliği Tarihi, Kitap Yayınevi,2008,s.108.

[3] Stammen, Theo, Çev: Necati İyikan, “ Avrupa Birliği’nin Gelişiminde Genişleme ve Derinleşme Süreci Arasındaki Diyalektik İlişki ( Bilimsel Toplantı Notu)”, Akdeniz İ.İ.B.F Dergisi,2008,s.199.

[4] Kutlu, Gökalp, Ayşegül, Yeniceler, Sıvar, Zeynep, Normatif Bir Güç Olarak Avrupa Birliği, Socıal Sciences Studıes Journal, Vol: 4, issue: 18, 2018.s.1606.

[5]Kaya, Ali, Normatif Güç Avrupa Birliği Söylemi Bağlamında Avrupa Birliği’nde İnsan Hakları Normları Ve Dış Politika Uygulamaları, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s.71.

[6] Ulu,Çağrı , “Avrupa Birliği Üyeliğinin Polonya ve Macaristan Ekonomileri Üzerindeki Etkisi”, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,2014,s.49.

[7] Kaya,vd. a.g.e., 2012.s.45.

[8] https://www.ab.gov.tr/avrupa-birliginin-genislemesi_109.html, Çevrimiçi 11.07.2021.

[9] https://www.ab.gov.tr/avrupa-birliginin-genislemesi_109.html, Çevrimiçi 11.07.2021.

[10] Bayır, Erler, Özgün, Polonya Dış Politikasında Atlantikçilik Avrupacılık İkilemi, Derin Yayınları, İstanbul,2013,s.23.

[11] Rehn, Olli, Genişlemeyi Anlamak: Avrupa Birliği’nin Genişleme Politikası, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu,2009,s.5.

[12] https://www.ab.gov.tr/avrupa-birliginin-genislemesi_109.html, Çevrimiçi 11.07.2021.

[13] https://www.bbc.com/turkce/haberler/2013/07/130701_hirvatistan_ab, Çevrimiçi 12.07.2021.

[14] A.Hyde-Price, “Normatif Power Europe: A Realist Critique” , Journal Of European Public Policy, 2006,s.222.

[15] Kaya, Ali, Normatif Güç Avrupa Birliği Söylemi Bağlamında Avrupa Birliği’nde İnsan Hakları Normları Ve Dış Politika Uygulamaları, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s.29.

[16] Kara,Ayhan-Bafoil, Françoıs, Bölgesel Kalkınma ve Avrupa Birliği Karabük,Valencıennes ve Katowice’nin Karşılaştırılmalı Analizi,İstanbul,2009,s.62.

[17] Vatandaş, Selim, Avrupa Birliği’nin Normatif Gücü: İnsan Hakları ve Demokrasi İdeali Bağlamında Bir Analiz, Bilge Strateji, Cilt: 10, Sayı: 19,2018,s.151.

[18] Mustafa Cem Oğuz, Melez Rejimlerden Çıkışta Seçim İttifakları: 2019 Macaristan Yerel Seçimi Üzerine Bir İnceleme, Fiscaoeconomia Dergisi, Vol.4(1),2020,s.30.

[19] https://www.venice.coe.int/webforms/documents/?pdf=CDL-AD(2013)012-e ,Çevrimiçi 14.07.2021

[20] https://sozluk.gov.tr/ Çevrimiçi 15.07.2021.

[21] Özdemir, Haluk, Uluslararası İlişkilerde Güç: Çok Boyutlu Bir Değerlendirme, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi , Vol:63 ,issue: 03 ,2008,s.115.

[22]  Rüşen, Selim, Normatif Güç Bağlamında Avrupa Birliği’nin Mısır Politikası, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2018,s.6.

[23] Rüşen, Selim, Normatif Güç Bağlamında Avrupa Birliği’nin Mısır Politikası, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2016, s.9.

[24] Rüşen, Selim, Normatif Güç Bağlamında Avrupa Birliği’nin Mısır Politikası, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s.13.

[25] https://freedomhouse.org/country/hungary/freedom-world/2020#PR, çevrimiçi 16.07.2021.

[26] Aydın,Mustafa,Akgül-Açıkmeşe,Sinem,  https://www.uikpanorama.com/blog/2020/04/26/panorama-soruyor-ii/?print=print , Çevrimiçi 17.07.2021.


avrupa birliği genişleme politikasının normatif güç tartışmalarındaki yeri fidesz örneği